NEW YORK NASIL KURULDU ?


Amerika Birleşik Devletleri'ne 11. eyalet olarak 1788 yılında katılan New York Eyaletinin en büyük şehri New York’un kuruluşunun hikayesi gerçekten ilginçtir.

New York halen sadece Amerika'nın değil, dünyanın da en büyük ve en kalabalık şehirlerinden biridir. Doğudan batıya kapladığı alanın uzunluğu 55 kilometre, kuzey- güney doğrultusunda ise yaklaşık olarak 40 kilometredir. New York şehri, Hudson nehrindeki Manhattan Adası'nı ve nehrin ağzında bulunan Statten Adası'nı da kapsar. Durumu dolayısıyla dünyanın en büyük tabii limanı olan New York, Manhattan, Brooklyn, Queens,Bronx ve Richmond sırasıyla sayılabilecek beş bölgeyi kaplayan bir şehirdir.

Hollandalılar hesabına çalışan bir İngiliz olan Henry Hudson, batıya açılarak Hindistan'a bir yol bulmak isteyen kaşiflerden biriydi. Sonradan kendi adının verildiği nehre kadar ulaşmasına rağmen, Hindistan'a bir yol bulmayı başaramamıştı. Hollandalılar, İngilizlerin bu bölgedeki hak ve mülkiyet iddialarına rağmen,Hudson nehrinin iki yakasındaki araziye sahip çıktılar. 1615 yılında bu çevreye yerleştiler. 1626 yılında da,Hudson nehrindeki Manhattan Adası'nı Kızılderili yerlilerden satın aldılar. Güvenilir tarihi kaynaklara göre, Manhattan Adası'nın karşılığında yerlilere sadece 24 dolar tutan kumaş, boncuk vs. vermişlerdi. Hollandalıların yönetimindeki yerleşme merkezi, (Yeni Amsterdam)anlamına New Amsterdam diye isimlendirildi. Peter Stuyvesant adında tek bacaklı bir Hollandalı da bu şehre vali atandı. Fakat Hollandalıların buradaki yönetimi ancak 40 yıl kadar sürdü.

İngiltere Kralı II. Charles'ın egemenliği sırasında, York Dük'ü James tarafından gönderilen bir İngiliz filosu " New Amsterdam" açıklarında demirledi. Hollandalı valinin tüm çabalarına rağmen, adamları savaşmayı göze alamadılar ve şehir tek kurşun atılmaksızın İngilizlerin eline geçti.İngiltere'deki York şehrinden dolayı buraya "New York'',yani "Yeni York" adı verildi.

İngilizlerin eline geçtiği zaman şehrin nüfusu ancak 10. 000 kişiydi. 1773 yılında Hollandalılar şehri tekrar ele geçirdilerse de,buradaki egemenlikleri uzun sürmedi. New York, 18. yüzyılın ikinci yarısından öteye, İngilizlere karşı direnmenin merkezi oldu. 4 Temmuz 1776 da Amerika Birleşik Devletleri bağımsızlığını duyurunca, 9 Temmuz'da New York'ta İngiltere Kralı III. George'un heykeli yıkıldı. Washington 1789 da burada ilk Cumhurbaşkanı ilan edildi.

KALORİ NEDİR ?



Günümüzde herkes aldığı kaloriye dikkat gösteriyor, titizlikle kontrol ediyor. Daha ileri gidilerek, bazı lokantalarda hangi yemeklerin ne kadar kalori ihtiva ettikleri bile belirtilmektedir. Kalorinin ne demek olduğunu ve vücudumuzla ilgili rolünü daha açık seçik anlamak için, genel anlamıyla "beslenme" ne demektir onu görelim.

Çağdaş bilim seviyesi bile,bir hücrenin "besini" enerjiye nasıl dönüştürdüğünü açıklayamamaktadır. Sadece bunun böyle olduğunu, yani besinin hücreler tarafından enerjiye dönüştürüldüğünü biliyoruz. Ayrıca, vücut hücrelerinin niçin belirli besinlere ihtiyacı olduğunu da izah edemiyoruz.

Halen kesinlikle bilinen,bünyemizde parçalanıp ayrışan besinin oksijenle ilişkisidir. Oksijenin buradaki rolü,tıpkı bir akaryakıt gibi "yakıcı" görevini yerine getirmektir. İşte yakıt ve yakma konusunda kullanılan ölçü, "kalori" deyimiyle belirtilmektedir.

Bir "gram kalori",bir gram (bir santilitre) suyun ısısını bir derece yükseltmek için gereken ısı miktarıdır."Büyük kalori" bunun 1000 katıdır. Yiyeceklerin enerji değerinin belirtilmesinde genellikle "büyük kalori" ölçüsü kullanılır.

Yanan her tip besin maddesi belirli sayıda kalori verir. Örneğin, 1 gram protein 4 kalori sağlar.Vücut enerji için hangi yakıtın kullanıldığını önemsemez. Esas olan,hayatiyeti sürdürmek için gereken,buna yeterli enerjinin sağlanmasıdır.

Vücudun ihtiyacı olan kalori miktarı, söz konusu kimsenin yaptığı işle ilgilidir. Sözgelimi, yaklaşık olarak 50 kiloluk bir kimsenin her gün için 1680 kaloriye ihtiyata vardır. Fakat bu durum, tam bir dinlenmeyle geçirilen gün içindir. Eğer masa başı işi gibi yorucu olmayan bir şeyde çalışıyorsa, vücudun kalori ihtiyacı her gün için 3360 kaloriye çıkar .Ağır işte çalışıyorsa, vücudun sağlıklı ve gerektiği gibi çalışması 6720 kaloriye bakar.

Çocukların kalori ihtiyacı yetişkinlerden daha fazladır. Çünkü daha yaşlı kimselerin vücudu yakma işini çabuk yapamaz. Vücut için normal yakıcılar (yakıtlar),karbonhidratlar, şeker ve nişastadır. Kışın daha fazla kalori kullanmamız gerçekten ilginç bir noktadır.

Eğer gereğinden fazla kalori alırsak, vücut bunun yeteri kadarım yakar, geri kalanı da depo eder. Günde üçte birinden fazlası depolanan kalori "şişmanlık" haline sebep olur. Aldığımız kaloriyi dikkatle kontrol etmemizin gerekliliği de bundan doğmaktadır.

İLK BANKA NEZAMAN KURULDU ?

Bugün size çeşitli hizmetleri olan bankanız, aslında iki temel amaçla çalışır. Bu amaçlardan biri tasarruf sahiplerinin paralarını almak ve aynı kişiler geri isteyinceye kadar muhafaza etmektir. İkinci amaç da belirli bir faiz ödemeyi kabul eden kimselere borç (kredi, istikraz ) vermektir.

Bir banka para üzerinde faiz esasıyla iş yaptığından,bankacılığın bazı toplumlarda hoş karşılanmadığı, uygun görülmediği bir devir vardı. Faiz almak bu toplumların insanları tarafından ahlak kurallarına uygunsuz bir davranış sayılırdı. Nitekim bazı ülkeler,vatandaşlarının bankalarla iş yapmalarını yasaklamıştı.

Bankacılığın tarihin kendi kadar eski olduğu belki de sizleri şaşırtacak bir gerçektir. Eski Babil'de, Mısır'da, Yunanistan'da bankacılığın olduğu güvenilir tarih kaynaklarından bilinmektedir. Gerçekte, tapınaklar paranın biriktirildiği yer olarak da hizmet ederdi. M. Ö. 210 yılında Roma'da, sarraflarla ilgili bir buyrultu yayınlandı. Bu buyrultuya göre, siyasal tartışmaların, devletin yönetimiyle ilgili sorunları içeren konuşmaların yapıldığı Forum adı verilen alanda, sarraflar için özel bir köşe ayrılacaktı. Dolayısıyla,"banka-bank" kelimesi bize İtalyanca'dan gelmiştir. Orta Çağ'da, İtalyan sarraflar işlerini caddedeki bir bank üzerinde yaparlardı. Halen parklarda,geniş ve ağaçlık caddelerin kaldırım kenarlarında oturulan bu banklar,İtalyanca'da "banco" kelimesiyle tanımlanırdı.

Günümüzdeki banka kelimesi de işte bu "banco" sözünden doğmuştur.

Modern bankacılık büyük bir ihtimalle 1587 yılında Venedik'te başlamış sayılabilir. Söz konusu tarihte Venedik' te (Banco di Rialto) kurulmuştu. Bu bankada tasarruf sahiplerinin parası kabul ediliyor ve hesabı (bankada parası) olanların, gerektiği zaman paralarının karşılığında çek yazmaları sistemi uygulanıyordu.

1619 yılında, Banco del Giro bu bankanınkini aşan faaliyetlerle hizmete girdi. Yatırılan altın ve gümüş karşılığında makbuzlar (senetler) veriyordu. Bu senetler de para yerine geçiyor,paraymış gibi kullanılabiliyordu. 1609'da kurulan Amsterdam Bankası,"banka parası" olarak geçerli makbuzlar vermekteydi.

İngiltere'de 1694 yılında (Bank of England-İngiltere Bankası) kuruluncaya kadar, kuyumcular banker (bankacı) olarak hizmet ediyorlardı.

Birleşik Amerika'da ilk banka,1782 de Kongre'nin özel kanunu ile Filadelfiya'da kurulan (Bank of North Amerika-Kuzey Amerika Bankası) dır.

Daha yakın zamanlarda ortaya çıkarılan bazı tarih belgeleri.Asur'da ve Fenike'de de o çağa göre hayli gelişmiş sayılabilecek bankacılık yöntemlerinin varlığını belirtmektedir. Nitekim dünya bankacılığında İsviçre ile birlikte en önemli yeri,ilk sırayı tutan Lübnan özellikle Beyrut bankacıları ,kendilerini Fenikelilerin mirasçıları sayarlar.Eski Fenike’nin bugünkü Lübnan'ın yerinde olması, Lübnanlılar'in da Fenikeliler gibi ticaret ve iş hayatında büyük başarılar göstermeleri,bu konudaki iddialarını desteklemektedir.

Daha yukarda belirttiğimiz gibi, bu alandaki öncülük ve önderlik sonradan İtalya'ya geçmiştir. İtalya tarihinde büyük yer tutan ünlü Medici ailesi, Orta Çağ'da o devirlere has bir anlayışla bankacılık da yapmıştır.

Türkiye'de modern anlamda bankacılık kurumunun uygulamasında ilk adım, iş yaptıkları kimseleri sömüren tefecilere karşı bir çıkış olarak (Emniyet Sandığı)nı kuran Mithat Paşa tarafından atılmıştır.

ZUES KİMDİR ?


Eski Yunan mitolojisinde bütün tanrıların tanrısı " Zeüs " tür. Sonradan Eski Roma'ya da geçençok tanrılı sistemde,Roma mitolojisindeki tanrılar tanrısı "Jüpiter" olarak belirtilmiştir.

Yunan mitolojisine göre, Zeüs kendinden önce egemen olan Kronos ile Rhea'nın oğludur. Kronos, cinlerin başkanı olan kardeşi Titan'la bir anlaşma yapmış ve bu anlaşma gereğince, bir oğlu doğarsa onu yiyeceğine söz vermişti. Fakat oğlu doğduğu zaman, karısı Rhea onu kandırdı. Kocası Kronos'a, Zeüs yerine kundaklanmış bir kaya parçasını yutturdu. Oğlu Zeüs'ü de Girit dağlarına gizledi. Zeüs burada Amalita adındaki bir keçinin sütüyle besleniyordu.

Nice sonra varlığını haber alan amcası Titan, Zeüs'ün babası Kronos'u tahtından indirdi. Zeüs de babasının yardımına yetişti. Titan'ı sürgüne gönderdi ama Kronos oğlu Zeüs'den korkuyor, ona güvenemiyordu. Bunun üzerine,Zeüs öz babasının tutumundan bezginlik getirerek, kendini pusuya düşürmek isteyen Kronos'u da sürgüne gönderdi.Kardeşlerine denizi ve Cehennemi verdi, kendi de yerle göğün efendisi oldu. Poseidon (Roma mitolojisinde Neptün) denizlere, Plüto da yeraltına hükmedeceklerdi. Böylece tanrılar tanrısı olan Zeüs, tanrılar arasında geçerli bir düzen kurdu. Yasalar koydu.

Olimpus dağında yaşayan Zeüs, dünyanın ve göklerin yönetimi için sık sık öteki tanrılarla toplantılar düzenler, onlara buyruklar verirdi. Zaman zaman da yıldırımdan yapılmış arabasıyla,elinde kalkanı,tabiat kanunlarına hükmetmek amacıyla gezilere çıkardı. Yüksek dağların tepeleri, ulu meşeler ve kartallar Zeüs'ün en çok sevdiği şeylerdi. Dolayısıyla ,bunların hepsi eski Yunanlılar tarafından kudsal sayılırdı.

Yunan mitolojisinin en renkli tiplerinden biri olan Zeüs, sınırsız bir kudrete sahipti. Hakkında birçok efsaneler, söylentiler düzenlenmiştir.

EYFEL KULESİNİ KİM YAPTI ?


Çok kimse için Paris'in sembolü, arması anlamını taşıyan Eyfel Kulesi, Paris'te Champs de Mars'da yükselir. Yapısı demir-çelik olup, yüksekliği yaklaşık olarak 310 metredir. Tabanının kapladığı zeminden yükselen, taşıyıcı, destekleyici dört kolon, yükseldikçe içe doğru kıvrılır. Yaklaşık olarak 190 metre yükseklikte, tek bir kolon halini alır.Bu düzeyde bulunan platformda bir lokanta ve bir sinema vardır.

Halk, camla çevrelenmiş bir gözlem salonunun bulunduğu üçüncü platforma kadar kabul edilir. Buradan bakıldığında çevre 50 mil ötelere kadar görebilirler. Merkez asansörlerin her platforma açılışı bulunmaktadır.Ayrıca 1927 basamaklı bir merdiven de vardır.En tepedeki dördüncü platform halka açık değildir. Burada bir radyo istasyonu çalışmaktadır.

Kule, 1889 uluslararası Paris Sergisi dolayısıyla Alexandre Gustave Eiffel (1832-1923) tarafından yapılmıştır. Sergiyle ilgili öteki yapılar kalktıktan sonra da yerinde bırakılmıştır. O zamanki parayla bir milyon dolardan fazla paraya çıktığı bilinmektedir.

Washington Anıtı,Büyük Ehram, Hürriyet Anıtı da dahil, yeryüzündeki en yüksek yapılardan biridir.Sadece New Yorktaki Empire State Building ve Chrysler Building gökdelenleri Eiffel Kulesi'ni geçen yükseklikte yapılardır.

ALTIN NİÇİN KIYMETLİDİR ?


Altın" diye tanımladığımız şeyin varlığını fark ettiğinden beri, insan bunu değerli saymıştır. Belki de insanlar tarafından bilinen ilk maden altındır.

İlkel insanın altına ilgi duymasının en önemli nedenlerinden biri, belki de birincisi altının katışıksız, başka şeylerle karışık olmaksızın bulunmasıydı. Parlak, kendine has sarı rengi ve ışık ışık göz alması da ilkel insani çekmiş,süs eşyaları yapmak için ona sahip olmak istemişti.

Çok kolay işlenebilen bir maden olmasının anlaşılmasıyla, altına verilen değer daha artmıştır. Külçe halindeki altın kolayca çekiçlenebilir. İnce yapraklar,çubuklar,hatta teller haline getirilmesi mümkündür. Kırılmaksızın eğilip bükülecek kadar yumuşaktır. Bu niteliklerinden ve özelliklerinden yararlanan ilkel insan,altına dilediği biçimi verebilmiştir. Daha çok eski zamanlardan beri saç tokası diye kullanılması, sonradan "taç" fikrinin doğmasına kaynak olmuştur.

Topraktan kolaylıkla sağlanabilen altının miktarı sınırlıdır. Bu nedenle, yeteri kadar altını olmayan insanlar altın karşılığında başka şeyler vermek çaresini bulmuşlardı.Böylece, altın değiş-tokuş (mübadele) niteliği taşıyan ticaret ilişkilerinde geçerli ve yüksek bir değer olmuş,çok altına sahip kimseler zengin sayılmıştır. Bir sürüdeki hayvan sayısı ne kadar çok olursa olsun, salgın hastalık onları kırabilir.Sınırsız tarlaları olan çiftçi,kuraklık yüzünden hiç ekin almayabilir. Ürünün fazlalığı, değerinin düşmesine yol açar. Oysa altın için bu tehlikelerden hiçbiri söz konusu değildir. Altın, şimdi olduğu kadar gelecek için,de geçerli, güvenilir, sağlam bir değerdir. Başka şeyleri değerlendirmek için ölçü olması da bu esasa dayanır.

Bulunuşundan nice yıl sonra para halinde dökülmesi,altına verilen değerin zamanla büsbütün arttığının belirtisidir.Altın paranın değeri, onun ağırlığına ve katışıksızlığına bağlıdır. Başka türlü söylemek gerekirse,ağırlığı ne kadar fazlaysa, kullanılan altın ne kadar safsa,altın paranın değeri o ölçüde fazla olur.

Daha sonraki yıllarda,bankacılar altını kasalarında saklamış ve bunun karşılığında alındılar (makbuzlar)vermişlerdi. Bu uygulama, hükümetlerin para sistemine temel olmuştur. Halen paranın değerinin altına göre ölçülmesi de bunun sonucudur.

Yeryüzündeki işlenmemiş,külçe ve çubuk altın mevcudunun hemen hemen yarısı, Birleşik Amerika Devletleri'nin hazinesindedir.

DÜNYANIN 7 HARİKASI NEDİR ?

Eski çağlarda yaşayan insanların, "Dünyanın Yedi Harikası" diye tanımlanan gerçekten çok büyük, dev ölçüdeki yapıt ve anıtların günün birinde ortadan kaybolacaklarını akıllarının kıyısından bile geçirmedikleri muhakkaktır.

Bunlardan geri kalan, sadece Mısır'daki Keops Ehramı' dır. Söz konusu Piramit 5000 yıl önce, firavuna ve kraliçeye mezar olarak inşa edilmişti.

7 Harika'dan ikincisi Babil'in büyük Asma Bahçeleri'dir. Şimdiki Irak'ın sınırları içinde, yaklaşık olarak İsa'dan 600 yıl önce ünlü Kral Nebuhadnezlar tarafından yaptırılan bu yüksek duvarların yüksekliği 100 metreyi aşkındır.Kemer biçimi sütunlar üzerine kat kat taraçalar halinde yükselen Asma Bahçelerin duvarı özel bir cins tuğladan yapılmış olup, bugün yerine sadece bir kalıntı vardır.

3.dev yapıt, Yunanistan'da Olympia'daki Zeüs heykelidir. Atinalı büyük demokrat Perikles'in başmimarı Phidias tarafından yapıldığı söylenir. Heykel yaklaşık olarak 12 metreyi aşkın yüksekliktedir. Abanoz ağacından tahtında oturan Zeüs'ün giysisi altın, gövdesi fildişi, gözleri elmastandı.Bugün heykelin varlığından iz,eser kalmamıştır.

Türkiye'de Efes'te bulunan Diana Tapınağı, 7 Harika' nın dördüncüsüdür. Tapınağın çatısı, 18-19 metre yüksekliğinde taştan sütunlarla desteklenmişti. Tapınağın boyu 110, eni 55 metreydi. Grek sanatının en seçkin örneklerinden biri sayılmıştır. M.S.262 yılında, Ege kıyılarına saldırgan akınlar yapan Gotlar tarafından yakılıp yıkıldığı bilinmektedir.

Şimdiki adıyla Bodrum olan Halikarnas'taki Kral Mezar Dünyanın 7 Harikası arasında 5. sırayı alır. Kral Mausolus için M.Ö.353 yılında inşa edilmişti. Başmimarı Hytheos'tur. Kraliçe Artemisia'nın eşi Kral Mausolus için yaptırdığı bu mezar-anıt öylesine muhteşemdi ki, sonradan yapılıp dekore edilen bütün büyük mezarlara, kralın adından izafe olarak "Mozole" denilmiştir.

Dünyanın 7 Harikasından altıncısı, Güneş Tanrısı Helios adına Rodos'ta yaptırılmış olan Rodos Heykeli'dir. M. Ö. 224 yılında bir yer depremiyle yıkılan bu heykelin yapımı 12 yıl sürmüştü. Yüksekliği yaklaşık olarak 30 metreyi geçiyordu. Granit ve mermer kaideler üzerine oturtulan heykel bronzdandı.

İskenderiye Feneri, 7 Harikanın sonuncusudur. Yüksekliği 140 metreye yakındı. Yer depremiyle yıkılan bu fener 1500 yıl gemilere yol göstermiştir.

ATEŞ NEDİR ?


Yanmanın bilimsel adı "ateşlenme" dir. Ateşlenmenin değişik türleri vardır. Fakat genellikle çok basit sayılabilecek bir olay meydana gelmektedir. Ateşlenme, havadaki oksijenin "yanabilecek" nitelikte bir maddeyle birleşmesinin sonucudur.

Bu tepki ısı üretir. İşlem çok süratli olmuşsa, alevleri görürüz. Ya da yoğun bir kızarıklığın oluştuğunu fark ederiz. Bir patlamada olduğu gibi, ateşlenmenin kendini hissederiz. Ağaç veya kağıt oksijenle birleştiğinde, kaçınılmaz bir şekilde alevler meydana gelir. Fakat otomobillerimizin motorunda da bir "ateşlenme", içten bir yanma olur. Burada,benzin havadan alınan oksijenle yanar.

Otomobil motorunda yanma işlemi öylesine hızlıdır ki, buna "patlama" diyebiliriz. Buna karşılık, çok yavaş tempolu, farkına varmamız için yılların geçmesi gereken "yanma" 1ar vardır. Sözgelimi bir demir paslandığı zaman, aslında çok yavaş bir yanma söz konusudur.

Yavaş bir yanma olduğunda, bunun sonucu ısı havaya Kaçamadığı zaman, sıcaklık aktif yanmanın başladığı bir ısı derecesine ulaşır. Bu da "kendiliğinden ateşlenme" diye tanımlanır. Kapalı bir yerde bırakılmış petrollü paçavra yığınlarını düşünelim. Petrol yavaş yavaş oksitlenme veya yanma sonucu bir sıcaklık meydana getirir. Bu sıcaklık dışarıya sız amaya cağından, paçavraların alev alabileceği bir dereceye kadar yükselir. Ateşlenme için varlığı gerekli olan oksijen.tabiatta en yaygın ölçüde bulunan elemandır. Çevremizi kuşatan havada yaklaşık olarak % 21 oksijen vardır. Bu oksijen, yanma işlemi için her zaman hazır durumdadır.

Herhangi bir madde ne kadar "yanıcı" olursa olsun,yanma işleminin gerçekleşmesi için oksijen gereklidir. Aynı şekilde, yanma işleminin gerçekleşmesi bakımından bazı maddeler de oksijen kadar gereklidir. Bu maddeler "yanıcı" diye tanımlanır. Belirli yanıcı maddeler, ateşlenme-yanma işleminde "yakıt" olarak kullanılır. Ağaç (tahta, odun),kömür,petrol,benzin, belirli gazlar, en belirli yakıt maddeleridir.

Ateşlenme (yanma) esnasında,havadaki oksijenin iki atomu, yakıt maddenin bir karbon atomuyla birleşir. "Karbondioksit" diye tanımlanan yeni bir maddenin molekülünü meydana getirir.

Nitekim vücudumuzda ısı ve enerji meydana getirmek için olan yanma işlemi sonucu üreyen karbondioksit, verdiğimiz solukla havaya gitmektedir.

Wİ-Fİ NEDİR ?


Teknik olarak kablosuz ağ bağlantılarında kullandığımız 802.11b/802.11g standartlarının genel olarak kullandığımız ismi Wi-Fi , wireless fidelity nin kısaltılmış halidir, Türkçeleştirmek gerekirse kablosuz özgürlük gibi bir anlama geliyor ve halk arasında genel olarak wireless olarak kullanılıyor.Bu standart , kablosuz ağ sağlayıcılarının kapsama alanında olmak kaydı ile herhangi bir yerden kablosuz olarak internete bağlanabilmeye yarıyor.Kullanmak için öncelikle bir kablosuz ağ sağlayıcısına(wireless router/wi-fi access point) ihtiyacınız var.Kullanmak için kablosuz ağ sağlayıcınızı yerel internet sunucunuza(adsl/kablonet) bağlıyorsunuz.Masaüstü bilgisayarınıza veya laptop/pda nıza gerekli donanımı takıyorsunuz(wireless alıcınızı) ve artık kendi sunucunuzun kapsama alanı içinde(yaklaşık 10 metre yarıçaplı bir daire ) herhangi bir yerden kablosuz olarak internete bağlanabiliyorsunuz.Türkiye'de popüler cafeler ve bazı havaalanları kablosuz internet hizmeti vermekteler ,yani dizüstü bilgisayarınızla gidip bu hizmeti veren bir kafeye oturduğunuzda internete girebilirsiniz.Avrupa'da ise kablosuz internet servisi çok yaygın , popüler caddelerde ,alışveriş merkezlerinde ,havaalanlarında sürekli bu hizmeti alabilirsiniz.Kablolu ağlara göre güvenliği hala tartışılmakta olsa da(Amerika'da büyük işyerleri ,elemanlarına iş ile ilgili internet/lan bağlantılarında kablosuz ağ kullanmayı yasakladı) yakın zamanda kablolu ağların yerini tutacağı kesin görünüyor.